Şehirlerin Tarihi, M.Ö. 4. bin yılın ortalarında oluşmaya başlayan şehirlerin, 21. yüzyıla gelindiğinde devam eden hızlı gelişim ve değişimine ışık tutuyor.
Aynı anda dünyanın pek çok yerinde birbirinden bağımsız olarak kurulan şehirler, birbirleriyle iletişime geçip etkileşimleri artarken, şehirlerdeki gelişmeler insanları da aynı oranda değiştiriyor.
Medeniyetin gelişmesine öncülük eden bu değişimleri konu alan Andrew Lees, şehirleşmenin artı ve eksilerini bir arada veriyor.
Okurların beğenisine sunulan Şehirlerin Tarihi, şehirleşmenin ve bir arada yaşamanın ortaya çıkardığı halk sağlığı, güvenlik, sosyal davranış gibi konularda yaşanan ve yaşanabilecek olan sorunları ele alıyor.
Andrew Lees, Şehirlerin Tarihi kitabında antik çağlardan 21. yüzyıla dek kentlerin yükselişini ve gelişim hikâyelerini büyük bir titizlikle işliyor.
Şehirlerin oluşumu
İlk şehirler, M.Ö. 4. bin yılın ortalarından başlayarak, dünyanın çeşitli yerlerinde çoğunlukla birbirinden bağımsız olarak ortaya çıktı ve bazı aksiliklere rağmen, büyümeleri günümüze kadar devam etti.
Şehirler, kırsal kesimden, sakinleri öncekilerden ve kırsal çağdaşlarından oldukça farklı koşullar altında yaşayan yeni insan yerleşim biçimleri olarak ortaya çıktı. Uzun zamandır dünya nüfusunun sadece küçük bir azınlığını barındırdıkları gerçeğine rağmen, doğdukları toplumlar üzerinde derin etkileri oldu.
Şehirlerin kadim tarihi
Şehirlerin Tarihi, antik çağlardan 21. yüzyıla kadar kentsel merkezlerin yükselişi ve gelişiminin hikâyesini anlatıyor. M.Ö. 4. bin yılda Yakın Doğu’daki ilk şehirlerin kurulmasıyla başlar ve Hindistan’daki İndus Nehri Vadisi’ndeki kentsel büyümenin yanı sıra Mısır ve Akdeniz’i çevreleyen bölgeleri incelemeye devam eder. Atina, İskenderiye ve Roma hem siyasi hem de kültürel olarak öne çıkar.
Batıda Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla birlikte Avrupa şehirleri uzun bir zayıflama ve gerileme dönemine girmiştir.